26 Nisan 2010 Pazartesi

Nisanın son haftasonundan arta kalanlar...

Bir haftasonunu daha geride bırakıp gene sıkıcı bir pazartesi gününü yaşıyorum.Bir yığın ödemeyle bugünüde bitirmek üzereyim kazasız belasız:).
Cuma günü arkadaşlarımızla yemeğe gittik.Benim uslu oğlum güzel güzel oyuncaklarıyla oynadı ve tam zamanında uykuya daldı,sorunsuz keyifli bir akşamdı ancaaak...
Cumartesi günü kayınvalidem İstanbula geldi ve doğal olarak hepimiz evinde toplaştık.Demir şaşkınları oynadı resmen herkese 5 karış suratla baktı. O bıcır bıcır konuşkan çocuk gitti yerine asık suratlı huysuz bir çocuk geldi.Babaannesini ilk kez gördü görür görmezde bastı yaygarayı.Ev tam bir curcunaydı Demirle birlikte 3 çocuk hepimize yettide arttı bile. Demir'in 8 yaşında kız ve 17 aylık erkek kuzeni var. Onlar yerlerinde durmadıkça benimki dahada sıkıldı ve huysuz huysuz oturdu. Neyseki çok geç vakte kalmadan evimize geldikte rahat ettik. 
Pazar sabahı gene güle oynaya uyandık,öpüştük,koklaştık oğlumla ve babamızın uyanmasını bekledik.Bir önceki günden Pazar sabahı kahvaltı sözü almıştık çünkü.
Babamız uyandığında Demir'in tüm enerjisi bitmiş vaziyette uykuya dalmıştı bile.Bizde hazır Demir uyuyorken giyinip hazırlandık ve kendimizi hemen dışarı attık. Benim favori kahvaltı mekanım Karaköy'de bulunan Namlı Gurme'dir.Geçen hafta bize çok yakın bir yere Ataköy Alışveriş Merkezine şube açtılar. Buna benim kadar sevinen olamazdı sanırım.Güzel havayı fırsat bilerek Namlı'nın terasında aldık soluğu.Öyle kalabalıktı ki 10 dk.oturmak için yer aradık. Demir hala mışıl mışıl uyuyordu taa ki siparişlerimiz gelene kadar.Demirin böyle bir olayı var yemekten önce uyuyan adam yemek geldiğinde tam yemeğe başlayacağım sırada o boncuk gözlerini açıyor.Neyse ki anakucağında oyuncaklarıyla oyalandıda bizde rahat kahvaltı ettik.


Yeni açılan bir yerde olan tüm sorunlar Ataköy Namlı'da mevcuttu bu pazar ,kahvaltıya gelenler maalesef pek memnun kalmadılar.Çok kalabalıktı ve servis yetersiz kalıyordu.Açıkcası bende Karaköy'deki lezzeti bu sorunlar yüzünden Ataköy'de pek alamadım alelacele sıkıntıyla edilen bir kahvaltıydı.Sürekli eksiklikleri servis elemanlarına hatırlatmak zorunda kalmaktan ne yediğimizi anlayamadık.Hatta eşim en sonunda o kadar sinirlendi ki bir daha buraya gelmem dedi:( İnşallah kısa sürede dün sabahki kaosu çözerler ve servisi düzeltirler.

Kahvaltı kaosundan sonra arkadaşlarımız da geldi tabi artık Demir'de yattığı yerden sıkılıp çoktan kucağımızdaki yerini almıştı.Elden ele dolaşarak ,masayı kurcalayıp keyif çığlıkları atarak güneşin tadını çıkardı.Epey bir oturduk güneşin altında iyide geldi valla:)


Akşama doğru Büyükçekmece'ye balık yemeğe gittik.Büyükçekmece sahili öyle güzel ve bakımlı ki çok seviyorum etrafıma bakına bakına yemek yemeği.Hele havalar daha ısındığında çok daha keyifli oluyor.Demir masaya el atmaya alıştı bi kere durur mu.
Anne al beni kucağınada şuraları bir karıştırayım der gibi gözümün içine bakarken onu anakucağında bırakamayıp kucağıma aldım ve aynen yavru bir kedi gibi eliyle herşeye dokundu. 

Bu sabah herzamanki gibi işe gelmeden önce Demir'i anneme bıraktım.Öğleden sonra bir bakmaya gittim ki annem bir soluka şikayetleri sıraladı.Demir bütün gün huysuzluk etmiş ağlamış,uyumamış anca camdan dışarı bakınca sakinleşebilmişti.Giydirip dışarı çıkarmaya karar verdik işe geldik beraberce.Burdakiler hemen kucakladırlar biraz oynadılar bi baktıkki gözler gidiyor.Mamasını verdiğimiz an uyudu. Tipe bakarmısınız evde bu kadar rahat uyumaz.



Anlıcağınız Demir tam bir açık hava adamı biz bu gidişle yatağını balkona hazırlarız:))


Eğer Taşınabilirsem....

Aşağıda okuyacaklarınız eğer taşınabilirsem planlarım.

Şimdi ki evimde 3 senedir oturuyorum...
Evi ilk gördüğümde işin içinden nasıl çıkıcaz diye düşündük. Evlilik telaşı ve hevesle ufak tefek tadilatlarla yaşanılabilir bir ev haline getirdik. İlk hali akıl almaz bir durumdaydı şimdiki aklım olsa heralde girişmez uğraşmazdım:) ilk hali ve şimdiki halini görenler inanamıyor, bu durum aynen "bakılırsa bağ bakılmazsa dağ olur" sözünün ne kadar doğru olduğunu gösteriyor.Evim küçük kutu gibi ama artık biz 3 kişiyiz ve Demirin eşyaları bizimkinden fazla nerdeyse:)
Artık taşınmalıyız...
İlk önce gene kiralık ev arayışına girdik.Biz senelerdir Yeşilköy-Yeşilyurt'ta oturuyoruz bu yüzdende başka bir semt aklımın ucundan dahi geçmiyor açıkcası. Eee evim,işim ve annem üçgeninde mekik dokuyorum sürekli bu durumdada gene yakınlarda olmalıyım.Ama insanlar berbat evlere dudak uçuklatan kiralar istiyor. Daha sonra ev alalım dedik ama teoride hala pratikte hiç bişi yapmış değiliz.
Ve tesadüf bu ya annemin apartmanında bir daire boşalıyor kiralık oleeyy ...
Ev almış kadar seviniyorum çünkü bu apartmanı çok seviyorum.
İşime çok yakın,çarşıya çok yakın,ferah ve aydınlık bir ev.
Ama kocamı kandıramıyorum bir türlü.Bakalım 1-2 güne kadar anahtarı gelecek ve içini görücez inşallah bir badana-boya ile işin içinden çıkabiliriz çünkü eşim anca bu şekilde taşınabileceğimizi söyledi.
Acaba ben önceden gidip bişiler yapsamda evi şirinmi göstersem???...:)

Şimdiden içimde sevinçten kelebekler uçuşuyor.Değişiklikleri çok seviyorum çünkü.
İnşallah bu evi tutarız diye sürekli dua ediyorum resmen çünkü gerçekten istiyorum.
dekorasyonla ilgili ne varsa sürekli okuyorum takip ediyorum.
Ben zaten zamanında İç Mimari&Dekorasyon okumak istiyordum kısmet değilmiş benim işimde çok zevkli zaten.

Hemen taşınırken yapılacakların ufak bir listesini yaptım bile:))
Allahtan evin içini şeklini ben iyi biliyorum(annemde aynı apartmanda oturduğundan)

1- Badana-boya ve parkeler sistre cila yapılacak.
2- Şu anda kahve-bej renginde olan Köşe koltuk takımım kaplamaya gidecek siyah renk kumaşla kaplanıcak modelindede ufak değişiklikler yapılacak.Üzerine evin diğer renklerine uygun renklerde yastıklar yapılacak.


3- 2 adet tekli koltuk ve puf iskeleti siyah lake kaplanıp siyaha zıt bir renk kumaşla kaplanacak.(Kırmızı,mor veya fuşya kadife bu 3 renge bayılıyorum bakalım hangisini seçebileceğim.)

4- Salona uyumlu 2 adet avize alınacak.

Çok şükür evde yapılacak en büyük işlerim bunlar, zaten eşyalarımın hepsi yeni koltuklarımı kaplatmasamda olur belki ama değişiklik iyidir.Herzaman ki gibi illede İKEA ya uğrayacağım.Ufak tefek alıcak şeyler kesin bulurum.
Bir çok dekorasyon dergisinin sayfalarını çevireceğim ve internette dekorasyonla ilgili bir çok sayfayı tıklayacağım ve bunları yaparken çok keyif alacağım.

İYİ FİKİRLER...
Çok beğendim evdeki eski bir ekmek tahtasını istediğiniz renge boyayıp üzerine eski anahtarlar veya değişik objeler yapıştırın altınada kanca takmayı unutmayın. Evinizin girişine asabileceğiniz süper kolay ve ucuz bir anahtarlık ben bayıldım hemen yapmayı düşünüyorum...



Bu kırmızı koltuklara bayıldııııımmm...

21 Nisan 2010 Çarşamba

Tembel Esra...



Tembel bir kadın oldum çıktım ben. Eskiden ne hızlı iş bitiriciydim her işe yetişir kısa sürede hallederdim. Hamilelikten sonra üzerimden atamadığım bir tembellik çöküverdi. Bu arada da anneme bakıp onun bitmek bilmeyen enerjisine ve sabrına gıpta ediyorum. Bu sene bahar yorgunluğu erken mi çöktü üzerime nedir?

Sanki artık ne evime ne kendime ne eşime yetişemiyorum he bide oğlum var tabi.
Kendimi toparlayamıyorum bir türlü

Bir yerden başlamam lazım artık. Ev de dağ gibi çamaşırım birikti. Temizlik yapmam gerekiyor hee öyle bahar temizliği falan değil günlük işler. Kısmetse ev alıp taşınacağız asıl büyük temizlik o zaman olacak giyilmeyen kullanılmayan tüm eşyalar bir bir elimden geçecek. Daha 1 sene evvel hamile kalmamdan önce gene çalışıyordum, evime,işime,eşime ve kendime yetiyordum.Sabah 8:30 da işe gelip akşam 21:00 de bile çıksam her yeri tip top yapıp 2-3 çeşit yemek hazırlayıp misafir ağırlıyordum.

Sanırım yaşlanıyorum şimdi değil misafir ağırlamak eve gidip hiç bişi yapmak gelmiyor içimden. Eski enerjimi aramıyor değilim. Ama eminim ki bu da geçecek gene inanılmaz aktif iş bitiren her yere yetişen Esra geri dönecek. Ben bir an önce yaz gelsin istiyorum. Kendimi yazlığa atıp güneşlenmek,yüzmek yazın güneşin kokusunu içime çekmek istiyorum. Galiba güneşli günler geri gelmeden bende kendime gelemeyeceğim. Ağırlaşmam ve isteksizliğimin bir nedeni de sanırım olan kiloma doğumdan sonra yapışan +15 kg.

Bana kalsa hemen sıkı bir diyete başlayacağım ama az da olsa halen emziriyorum. Sütümün azalması da canımı sıkıyor.

Ben enteresan bir tipim aslında . Balık burcuyum hatta yükselenim bile balık). Keyfime düşkün,hayalperest,dediğim dedik, istediğim olduğu sürede sürekli neşeli etrafını eğlendiren ama dediğim olmadığı an suratı 5 karış gezen biriyim. Bende memnun değilim ama böyleyim işte. Hmm şimdi düşündüğümde bu isteksizliğim ve tembelliğimin sebebini buluyorum.

Ev alma-taşıma olayımızın uzaması,kilo verememem,e bide kapalı güneşsiz havalar. Evet evet bunlar bi olsa eski enerjik keyifli Esra kesin geri gelecek.

Hemen bugün bir şeyler yapmaya başlayacağım .Her şey zamanla yerine oturucak. Birazdan Demiri aylık kontrole götürücem ve ordan alışverişe gidicem. Eve girdiğimde hemen yemek-temizlik çalışmalarına başlıcam, kendime çeki düzen vericem. Akşam da güzel bir masa hazırlayıp eşimle oğlumla güzel bir akşam geçiricem. Yazması bile bi enerji verdi sanki, kendi kendine motive böyle oluyormuş demek ki

19 Nisan 2010 Pazartesi

DEMİR SUPERMAN OLURSA:)))





Daha önce bir bebek mağazasında görüpte almaya fırsat bulamadığım geçenlerde eşimin gözüne çarpıpta aldığı Superman tulumuyla işte karşınızda Demir...:))

13 Nisan 2010 Salı

Kitap okumaya bayılıyorum daha doğrusu okumayı çok seviyorum herşeyi okuyorum.Oldukça büyük bir kütüphaneye sahibim.Düzenli okumaya ortaokulda kütüphaneden aldığım kitaplarla başlamıştım.Öyle ki kütüphaneden aldığım
kitabı ertesi gün okunmuş vaziyette teslim eder yerine yenisini alırdım. Tabi bu arada dersler hak getire.Hiç bir zaman çalışkan bir öğrenci olmadım ne yalan söliyim hep zarzor geçtim sınıfları:)
Çok kitap okudum çoook.Her türlü kitabı okudum.Ama en sevdiklerim içinde güzel aşk hikayeleri olan romanlar:)Genç kızlık dönemimi İpek Ongun'un kitaplarıyla özellikle "BİR GENÇ KIZIN GİZLİ DEFTERİ"serisiyle geçirdim ve buna benzer birçok kitapla.Duygusal olan herşeyi seviyorum yaaa...

Bu arada bu serinin kitaplarını seven takip eden var ise serinin 9.kitabı
"YA SEN OLMASAYDIN" kitabevlerinde:)



Nermin Bezmen'in kitaplarını okumaya ilk "SIR" adlı kitabıyla başladım. Öyle kaptırmışım ki kendimi soluksuz bir şekilde okudum ve 2 günde bitirdim.
İnanılmaz akıcı bir dille yazılmış aşk dolu bir kitap okurken kendimi başka zamanlarda buldum.SIR'rın devamı olaral yazılan "AURORA'NIN İNCİLERİ"de bende aynı etkiyi bırakan bir kitap oldu.Kitap bittikten hemen sonra Nermin Bezmenin diğer kitaplarını araştırdım.90'lı senelerde yayınlamış olduğu geçen senede baskısını yenilediğini öğrendiğim gene birbirini takip eden "KURT SEYT&SHURA ve KURT SEYT&MURKA"adında 2 kitabının olduğunu öğrendim ve hemen kendimi bir kitabevine attım.2 kitabıda hiç düşünmeden aldım.İnanılmaz güzel bir hikaye.Ben balık burcu olmamdan kaynaklana derin hayal gücümünde sayesinde uzun zaman etkisinden çıkmamadım. Eğer halen Nermin Bezmenin hiç kitabını okumadıysanız bir solukta okuyabileceğiniz kitapları tercih ediyorsanız şiddetle tavsiye ederim.

96 'ncı yaş gününde sonsuzluk uykusuna daldığında ne yaşı okunuyordu yüzünden ne yaşadıkları; aşkı baş tacı kaderi en büyük rakibi olmuş muhteşem kadının. Sadece, muzipçe gülümsemekteydi. Planlı çıkmıştı son yolculuğuna çocuklarına ve torunlarına çözülmek üzere bıraktığı sırların yaratacağı şoku bilerek. SIR tarihi dokusu içinde romantizm ve cinsellikle beslenen keyif ile hüznü ihtiras ile melodramı seviştiren bir öykü. Kahramanlarının birbirine estetik bir erotizmle örülmüş SIR 'larıyla beraber aşkı cinselliği bir kez daha sorgulayacak belki kahramanlardan biri olmak isteyeceksiniz. Belki de... siz zaten onlardan birisiniz.


“Sır“ın devamı... Bir tiyatro oyunu gibi hazırlanmış süprizlerle dolu serüvende kendi iç dünyasını kadınlığını kocasıyla ilişkilerini sorgulayan genç kadının babaannesinin romantizm ve cinsellikle beslenen keyif ile hüznü ihtiras ile melodramı seviştiren hayatını tekrarlamaya cesareti olacak mı? Onun aşklarına kayıp bebeğine ve AURORA´NIN İNCİLERİ´ne ulaşmaya çalışırken kendi iç dünyasındaki yolculuk genç Hüma´yı hangi limana atacak? SIR´ın devamı olan bu roman size bir kez daha nine ve dedelerinizin de bir zamanlar tutkulu ve ihtiraslı aşklar yaşamış olabileceğini hatırlatacak.

Çarlık Rusyasının debdebeli yaşantısından Bolşevik ihtilali ile İstanbul 'a sürüklenen hayatları anlatıyor. 1892 'nin Yalta 'sından St. Petersburg 'un saltanat günlerine Karpatlar cephesinden ihtilalin cehennemine ve nihayet işgal altındaki İstanbul 'a 1920 'lerin Pera 'sına macera dolu bir yolculuk yapacaksınız. Onlarla beraber polkaların troykaların sihirli alemini ihtilalin acımasızlığını parçalanmış Osmanlı İmparatorluğunun son günlerini yaşayacaksınız.

Kurt Seyt 'in çocuk yaştaki eşi Murka 'nın hem kocasını anlamak hem hayatı göğüslemekteki mücadelesini okurken romanın kahramanlarına kâh kızacak kâh acıyacaksınız... Ve onlarla gülüp onlarla ağlayacaksınız.
Kapanan sınırların birleştirdiği iki insanın aşklarına rağmen aşamadıkları yalnızlığı ve anlaşılmazlığı gururun sevgiyi yoran inadını ve kaderin ne kadar acımasız olabildiğini anlatmaya devam ediyor "Kurt Seyt & Murka".
Seneler süren araştırmaların ışığında nakış gibi işlenen detaylar tarihin sessiz kalmış gerçekleri titizlikle aktarılan karakter tahlilleri ve gerçekçiliğin vuruculluğu ile Kurt Seyt & Murka yine düşlerinizde canlandıracağınız yine satırlarında kendinizi bulacağınız bir yaşam ve ölüm hikâyesi. Elinizden bırakmak istemiyeceksiniz.


Şu anda DAN BROWN'un KAYIP SEMBOL adlı kitabını okuyodum yarısındaydım dün D&R 'da Nermin Bezmen'in yeni kitabını görünce dayanamadım aldım önce onu okucam sonra Kayıp Sembol'e devam edicem:))

Doğum Fotoğraflarımız...

 

Fotoğraflara , kitaplara ve teknolojik aletlere oldum olası meraklıyımdır.Fotoğraf çekmekten(çekilmekten değil) çocukluğumdan beri büyük keyif alırım.Yaklaşık 10 yaşında kendime bir tarz bile edindiğim söylenebilir.Eskiden digital makinelerden evvel 36’lık film alıp çeker çeker dururdum ne çıkacağını bilmeden tamamen şansa. Büyüdüm digital makineler çıktı hemen kendime bir tane aldım.Daha sonra daha iyisini buldum onu aldım,almanın hiç sonu olmadığını bile bile.En son aldığım ( şu anda da kullandığım)makinem kompakt bir makine 10,5 mp. Artık bu da kesmiyor beni. 

Hamileliğimde en çok baktığım resimler Doğum Fotoğrafçılığı ile ilgiliydi. Bir çok fotoğraf sanatçısının web sitelerinde çektiği resimleri inceledim. Hiç biri beni Çiseren Korkut’un çektikleri gibi etkilemedi. Hamileliğin getirmiş olduğu inanılmaz hormonlarla ve balık burcu olmamın verdiği inanılmaz sulu gözlülüğümle resmen her gün web sayfasına girip çektiği resimlere bakıp duygulanıp ağlıyordum. Eşimle konuştum doğum fotoğrafları çektirmek istediğimi ve bunun Çiseren hanımın çekmesini istediğimi söyledim,eşimden onayı aldığım gibi telefona sarıldım ve kendisini aradım. Birbirimize çok yakın oturuyorduk ve görüşebileceğimizi söyledi. Kendisiyle görüştüğümüzde benimle aynı yaşlarda çok güzel bir hanım vardı karşımda. İnanılmaz pozitif bir enerji veriyordu. Kahvelerimizi içerken, sanki ilk kez karşılaşıyormuş gibi değilde 40 senelik arkadaşlar gibi  epey uzunca sohbet ettik. Evet fotoğraflarımız kesinlikle Çiseren çekmeliydi ama doğum şeklimiz belli değildi. Oğlum iri bir bebekti,ben normal doğum istiyordum ve oğlumun hesaplanan tarihte gelip gelmeyeceği belli değildi. Çiseren’le doğuma yakın zamanda telefonlaşmak üzere ayrıldık. Yaklaşık 2 ay sonra
Doktorumuzla doğum tarihimizi 22 Ocak olarak belirledik. Çiseren’e tarihi bildirdiğimde o güne çekimi olacağını öğrendim.O da ben de bu çekimi yapmak istiyorduk ama nasıl?


İkimizin aklından geçende aynı olacak ki birbirimize aynı teklifi sunduk. Evet Çiseren önce Bakırköy Acıbadem Hastanesinde bizim doğumumuza girecekti,daha sonra 2.doğumunun çekimleri için koştur koştur Maslak Acıbadem Hastanesine gidecekti ve bizim çekimimizin devamını ertesi gün yapacaktı. İnanılmaz rahatlamıştım. Sağ olsun sabah erkenden bizimle birlikte hastanede idi. Doğuma girdi ve çirkin oğlumun bu güzel karelerini çekti ,ben uyanmadan gitmişti. Ertesi gün dışarıda lapa lapa kar yağarken gene yanımızda,hastane odamızda ki kalabalığa  rağmen büyük sabırla basmaya başladı denklanşöre ve çok güzel resimler çekti.
Fotoğrafa zaten meraklı olan ben daha da merak saldım ve bende gerçekten daha doğru ve güzel resimler çekmeye karar verdim ee tabi bunun için profesyonel bir makine edinmem gerekiyordu. Eşim istediğim makineden daha da üstün bir makine hediye edeceğine söz verdi. Ben de bu işi nasıl öğrenirim diye araştırmaya başladım ve fotoğraf atölyelerinin olduğunu öğrendim. İnşallah makinem geldiğinde güzel fotoğraf çekme tekniklerini öğreneceğim.
Çekeceğim resimlerin hiçbir zaman Çiseren’in çektikleri gibi özel ve güzel olmayacağını biliyorum. Demir’in ilk doğum günün dede bütün sıcaklığı samimiyetiyle yanımızda olacağına  ve o özel anın da muhteşem karelerini yakalayacağına eminim.


9 Nisan 2010 Cuma

Yaza Hazırlık...


Yazlık sezonuna az kaldı,gerekli hazırlıklara çoktan başladık bile.
Bahçemize geçen hafta çok güzel ağaçlar diktik. Bahçenin girişine sol tarafa ters Dut, 



Sağ tarafa ise dalları gelin gibi gözüken meyve vermeye hazırlık yapmış çok güzel bir ters süs Kiraz'ı,
eskiden asmanın olduğu çardağa mis kokulu Yaseminler,
ve gene muhteşem kokulu bir Manolya ağacı, 






















 2 çeşit Frenk üzümü ve  Tropik meyve veren bir ağaç diktik.





















Resimlerini çekemedim çünkü bahçe epey bir karışık gözüküyordu.Bu hafta da eşim Böğürtlen ve renk renk güller almış.

Cumartesi veya Pazar günü onlarıda dikmeye gideceğiz.Koyduğum resimler temsili gerçekleri çok çok güzel öyle ufak tefek ağaçlarda değiller üstelik.Yazlıkta çok az kişi olmasına rağmen görenleri kendilerine hayran bıraktı ağaçlarımız.Aldığımız ağaçlar İtalya'dan ithal gelen 1 kışı saksısında kalıp saskıya adapte olmuş ağaçlar.Siz de büyük ağaç dikmek isterseniz bunu mutlaka göz önüne alın .Ağacınızın diktiğiniz yerde tutması için önemli bir detay çünkü.

Bu arada Demir bey ne yaptı derseniz eğer buyrun...

İLKBAHAR...


Oh be bu senede kış geçti bitti derken bir sabah gözümü açtığımda ne göreyim, Nisan ayına has yağmuruyla başlıyoruz güne.İlkbaharı çok sevmeme rağmen bu ara mevsimler aptala döndürüyor beni. Bir gün yazdan kalma güneş karşılıyo hooop ertesi gün bi bakıyosun ki hava kapalı ve yağmurlu, eee doğal olarak ne giyicem kabusu başlıyor.Eskiden evden çıkmadan camı açar dışardaki havayı bir koklar öyle giyinirdim.Şimdi ne mümkün Demir sayesinde yüzümü zor yıkıyorum resmen. Evde hummalı bir koşuşturma başlıyor benim için  sabah sabah.Çünkü Demiri hazırlayıp anneme bırakıp işe gitmem lazım.İyi ki annem,evim ve işim birbirine çok yakın ve Allahtan kendi işim de geciksemde sorun olmuyor ama sorumluluklar öyle bir üzerimde ki 10 dakika fazla yatamıyorum sanki kart basıcam işe gidince:) 


Sabah gözümü oğlumun gülücükleriyle açıyorum. Şunun şurasında 2,5 aylık ama her gün öyle bir gelişim ve değişim içinde ki şaşkınlıkla seyrediyorum. Daha kısa bir süre evvel gözünü açtığı an ağlamaya başlayan çocuk şimdi gülücükler atarak uyanıyor. Ohh git gide ağlamaları azalıyor çok şükür,çünkü inanılmaz bir sesi var, ağlamasına dayanamıyorum resmen her taraf inliyor bağırmaya başladığında. Dışarıdan duyan olsa " bu kadın kim bilir çocuğa ne yapıyor da bu kadar ağlatıyor" denecek kadar kuvvetli bir sese sahip:)).
Biraz yanıma alıp onun sabah neşesine katılıyorum tabi.O kadar şirinki anlatamam. Kendi kendine inanılmaz bir dil e sahip.Bazen agu'larla dolu bir cümle kuruyo hayretle bakıyorum ve çözmeye çalışıyorum " ne anlatıyo acaba?" diye soruyorum kendi kendime. Onu bu kadar neşelendiren ne:)
En sevdiği şey altının açılması deli oluyor altı açıkken inanılmaz seviniyor,napacağını şaşırıyor.
Nerden baksanız yaklaşık bir yarım saat böyle sevgi yumağı halinde geçiyoruz, bu arada da uyku halinden kurtulamayan babamıza tekrar sesleniyoruz uyanması için.Demirin kendi halinde durabildiği zamanlarda hemen evin içinde koşturmaya ve ortalığa çeki düzen vermeye,Demirin ihtiyaçlarını hazırlayıp çantasına koymaya çalışıyorum.Babası uyandığı an hemen onun kucağına teslim ediyorum ve giyinmeye koşuyorum.Demirin herşeyi hazır ve bende giyinmiş halde babamızın giyinmesini bekliyoruz ve hazır olduğunda dışarı atıyoruz kendimizi.Demir'in dışarıdayken ne kadar mutlu olduğunu söylemiştim heralde:) hiç sesi çıkmıyo yavrumun. Anneme geldiğimizde gene yukarı çıkarma görevi bana düşüyo 4 katı nefes nefese çıkıyorum. Kapıyı açan annem ve kız kardeşim resmen benim yüzüme bile bakmadan oğluma yumuluyolar.Demir artık emin ellerde bende gönül rahatlığı ile işe gidebilirim sonunda. 
Öğlene doğru hava güzelse dolaşmaya çıkıyolar ve tabi hemen yanıma uğruyorlar. Beyefendinin keyifi yerindeyse hemen emziriyorum az da olsa karnını doyuruyo.Mama dolu biberonumuz hep yanımızda. 

Her sabahımız aynı değil tabiiki. İş çıkışı eğer geç olduysa almıyorum eve Demir'i sabah aynı koşuşturmayı yaşamamak için. Anneme gidiyoruz böyle akşamlar da, eşimle yemeğimizi yiyip oğlumuzuda sevip evimize geliyoruz ya da arada ben kalıyorum eşim tek başına eve gidiyor.Bu İlkbaharı şimdilik böyle geçiriyoruz.

3 Nisan 2010 Cumartesi

Geziyoruuz...Vol.2.

6-7 Mart tarihlerinde Bolu'daydık. Orda Bolu Termal otelde konakladık .İnanılmaz şifalı bir suyu var termal banyoları sevenler 1 kerede olsa gitmeliler.Bizim 2 gidişimiz tabi Demir'le ilk :)
Ben Termal banyoları çok severim senede 2-3 sefer gideriz eşimle.Şimdi sırada Göynük Kaplıcaları var ama heralde önümüdeki kışa kalıcak bu planımız bu sene bahar geldi artık yaz da yakında kapıyı çalacaktır.

Tabii ki Demir çok küçük olduğu için o bu sudan faydalanamadı. Belki seneye o da bu şifalı sularda kendince oynayabilir:) Cumartesi sabahı yola çıktık erkenden daha kahvaltı bile etmemiştik dişimizi Sapancaya kadar zor sıktık. Sapancada güzel bir kahvaltı onrası yolumuza kaldığımız yerden devam ettik. Otele geldiğimizde saat 12:00 yi gösteriyordu henüz. Hemen odalarımıza yerleştik üzerimizi değiştirdik ve kapalı havuzda aldık soluğu öyle iyi geldiki. Yazı bol bol yüzerek geçiricem diye söz verdim kendi kendime. Yüzmek kadar güzel ve rahatlatan bir spor olamaz heralde . Ardından Termal havuzlara yöneldik. Bu arada Demir'e anneannesi bakıyodu.Sonra görevleri değiştirdik biz mayışmış ve yarı uykulu bir halde odamıza geldik kısacık bir uykunun ardından Demir uyanınca onunla oyuna daldık. 

Derken akşam yemeği için yemek salonuna indik Demirde mamasını güzelce yiyip uyudu canlı müzik vardı o seste hiç rahatsız olmadan bizide hiç rahatsız etmeden mışıl mışıl uyudu akıllı oğlum benim.
Ertesi sabah kahvaltıdan sonra otelden ayrıldık ve etrafta dolaşmaya başladık .E Boluya gidipte bazı güzellikleri görmeden dönmek olmazdı dimi ama.

 

Bizde ilk önce otele 7 km uzaklıktaki Gölcük e gittik gerçekten çok güzel bir yer göldeki manzarada muhteşem resim gibi.Daha sonra Abant'a çıktık.Büyük Abant Otelinin Roof unda kahvelerimizi yudumlarken bu muhteşem güzelliği seyrettik . Artık dönmenin vakti gelmişti yavaş yavaş yola koyulduk.
Dönüşte Kurtköy'de bulunan çok büyük bir Outler olan ViaPort'a uğramadan da geçemedik. Aşağı yuları bütün mağazaların outletini bulmanız mümkün. Eğer yolunuz ordan geçerse mutlaka uğrayın.
E bu kadar dolaştıktan sonra eve gidip bir de yemek hazırlamak olmaz dimi onu da Balat'ta çok meşhur güveçte kurufasulye yapan bir yer var orda yedik şimdi adını hatırlayamıyorum ama kurufasulye seviyosanız yolunuzda Balat'a düşerse yemeden geçmeyin derim.





Geziyoruuz...



Biz dışarı çıkmayı gezmeyi çok seven bir aileyiz.Hatta öyle çok dışardayız ki evi otel gibi kullanıyoruz . Her sabah maceramız anneannemize giderek başlıyor. Havalar güzelleştikçe de gezme durumumuz daha çok artıcaktır. Azıcık güneş gördükmü hemen dışarı atıyoruz kendimizi ilk durağımız sahibi olduğumuz çiçek mağazamız.Etraf öyle renkli ki Demir bu duruma bayılıyor. Etraf dükkanlardakiler de Demir'e bayılıyor. Arabasını gördülermi herkes sevmek için mutlaka mağazaya giriyor:)


Demir dışarı çıktığında bambaşka bir adam oluyor. Ses kesiliyor hemen etrafı incelemeye başlıyor o kadar uslu bi çocuk oluyor ki inanamazsınız. Etrafa bakmaktan yorgun düştüğündeyse gözlerini kapatım mışıl mışıl uykuya dalıyor.



 Bu arada Demir alışveriş merkezlerinide çok seviyor çok ışıklı rengarenk yerler çok dikkatini çekiyor çünkü.Mağazalara deli gibi bakmaktan kendini alamıyor.Burda İstinye Park'ın pazar bölümünde anne ve babası arkadaşlarıyla türk kahvesi keyfi yaparken Demir'de uslu uslu mamasını içiyo hem de küçücük boyuna bakmadan biberonunu kendisi tutarak:) kapatıp mışıl mışıl bir uykuya dalıyor.

2 Nisan 2010 Cuma

HOŞGELDİN OĞLUM...
Aslında nasıl ve nerden başlayacağımı bilemiyorum..
Ama şu anda daha dünyadan bihaber olan oğluma, anlamaya başladığında bebekliğine, çocukluğuna dair bir şeyler bırakmak için bi yerden başlamam lazım.

Canım oğlum...
Biz babanla;
14 Eylül 2004 Salı günü ortak bir arkadaşımızın sayesinde tanıştık,
22 Eylül 2005 Perşembe günü aile arasında sözlendik,
22 Eylül 2006 Cuma günü düğün gibi güzel bir gecede nişanlandık,
20 Mayıs 2007 Pazar günü saat 19:50'de dedeni kaybettik,
01 Eylül 2007 Cumartesi günü saat 16:45'te Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezinde hüzünlü,buruk bir nikah töreniyle evlendik , biz olduk.
25 Mayıs 2009 Pazartesi günü hamile olduğumu öğrendik babanla zaten tahmin ediyorduk
çok sevindik ve sağlıkla dünyaya gelmen için dua etmeye başladık.
21 Temmuz 2009 Salı günü cinsiyetinin erkek olduğunu öğrendik ve o andan itibaren her yeri toz mavi görmeye başladık:)

Seni öyle bir heyecanla bekledik ki inanamazsın.
Artık geceleri uyuyamaz hale geldim babanda farkında. Her sabah daha yorgun kalkıyorum ve her sabah babana Ferhat bey'le konuşup bi an evvel dünyaya gelmen için konuşmasını istiyorum. En sonunda 38hafta 3 günlükken yani 22 Ocakta doğmana karar veriyoruz.
Artık son hazırlıklar başladı, anneannen lohusa şerbetini hazırladı,babanla hastane çantamızı hazırladık ben her akşam ya bi eksik bulup ilave ediyorum ya da babanın zoruyla 1-2 parça eşyayı çantadan çıkarıyorum.21 Ocak'ta heyecan tavan yapmış durumda ama ben hala sokaklardayım. Kuaför işlerimi hallediyorum, aklımda kalan son pijama takımı için alışverişe gidiyorum yani anlayacağın son günde bile hareket halindeyim."Doğum ne zaman?" diye soranlara sırıtarak "YARIN" diyorum. Akşam eve geldiğimde babanı beklerken zaman akıp gitmiyo. Ha bugun ha yarın düzelteceğim dediğim gardrobumu bu arada düzeltiyorum kan ter içinde sende habire tekmeliyosun "GELİYORUM ANNE AZ KALDI" dercesine.Baban geldikten sonra hafif bir yemek sonrası sabah giyeceklerimizi hazırlıyoruz ve erken kalkmak için yatıyoruz. Ama gözüme damla uyku girmiyo sabahı sabah ediyorum.Saat 06:30'da ayaktayız baban bile gayet hızlı ve soğukkanlı bi taraftan da beni sakinleştirmeye çalışıyo. Eşyalarımızı arabaya yerleştirip anneannenleri almak için yola çıkıyoruz.Onlarda çoktaan hazır. Sanki düğüne gidercesine yola koyuluyoruz.Hastaneye giriş yapıp odamıza çıkıyoruz.Hemşireler doktorlar gelip bilgi veriyolar, en son Ferhat bey gelip son bilgileri veriyor ve yavaş yavaş ameliyathaneye doğru gidiyoruz. Kapıda Ferhat bey karşılıyor telefonunu yatağıma koyuyor Barış Manço çalıyor. "Barış dolu bir bebek olsun barış dolu bir dünyada büyüsün" diyor.Herşey öyle hızlı oluyorki her zaman ağlayan ben gözümde 1 damla bile yaş olmadan etrafıma bakınarak uykuya dalıyorum.

22 Ocak 2010 sabahı 8:55 te dünyaya gözlerini açtın oğlum...
Adın Mehmet Demir oldu...


Ameliyathanenin kapısında baban,anneannen ve teyzen deliler gibi seni bekliyolardı.Hatta baban kendini tutamayıp içerden her çıkana bahşiş dağıtmış bana daha sonra anlattılar o kadar komikki gülmekten az daha dikişlerim açılacaktı.






Bu arada dünyaya Acıbadem Bakırköy Hastanesinde Dr.Ferhat Uysal tarafından ameliyathanede Barış Manco şarkıları çalarken ve Çiseren Korkut tarafından resimlerin çekilerek dünyaya geldin.

4380 gr,54 cm tam bir tosuncuk şeklinde doğdun annecim.
Seni ilk gördüğümdeki tepkim "ay bu çok çirkiiin" oldu kızma haksız sayılmam sende görünce aynı tepkiyi eminim sende vereceksindir. Doğal olarak çok şiştin uzun yoldan gelmiştin ve burnunda hafif bi yamukluk vardı.Korkma neyseki kısa sürede çok güzel bir bebek oldun.





Herkesi o simsiyah saçlarınla büyüledin.
her gelen gören saçlarına hasta oldu ve tabi badem gözlerine.
Doğum başladıktan kısa bir süre sonra Hüseyin abin odamızı çok güzel süslemişti. E tabi annen ve baban daha sen doğmadan herşeyi hazırlamıştı. Yağmurlu bir günde baban ve anneannenle Eminönü tarafına gittik tek tek seçtik seni güzel bir odayla karşılamak için. Herşeyi en ince detayına kadar elimizden geldiğince eksiksiz hazırladık.


Bütün sevdiklerimize haber verdik doğduğunu.Bizi sevenler sevdiğimiz tüm eş,dost,akraba doldu taştı hastane odamıza hemde dışarıda inanılmaz bir şiddetle yağan kara, karda felç olan İstanbula rağmen.